4 Aralık 2013 Çarşamba

Bu Bize Düşmez miydi ?

 Bu gün geçmişte Irak ve Afganistan’da olduğu gibi Suriye, Mısır ve diğer İslam ülkeleri üzerinde çeşitli stratejik oyunlar oynandığını artık hepimiz kabul ediyoruz. Ancak biz bunun sorumluluğunu doğrudan batılı güçlere mi yüklemeleyiz. Yıllarca Coca-Cola markasına İsrail-ABD malı deyip hep ticareti öne sürerek, hükümetlerimizi bu ülkelerin oyuncağı olarak gördük. Ancak ne var ki biz bunun daha iyisini yapalım diye bir mücadeleye çoğu kez girmekten uzak durduk. Çünkü bizde felaket tellallığı önemli bir meslek haline gelmiştir. Halk bu gibi konulara yönelince siyasiler de bu konular üzerinden siyaset yapmaya çalıştı yıllarca. Elbette her bir İslam ülkesinin kendisi içerisinde, bölgesiyle ve dünya ile ciddi kompleks yapıda sorunları bulunmaktadır. Bunları derinine inmeden analiz edebilmek mümkün değildir ya da eksik bir değerlendirmeye neden olacaktır. Ancak biz her zaman suçu başkasına atarak kendimize bir masumiyet karinesi yükledir. Yanlızca Türkiye açısından değerlendirmemek gerekir meseleyi. Suudi Arabistan, İran, Pakistan, Endonezya, Malezya, geçmişte Mısır gibi dünyanın farklı konumlarında bulunan güçlenme potansiyeli olan ülkeler açısında dan meseleyi irdeleyebilmeliyiz. Biliyoruzki hemen savunma taktiğimiz ‘’göz mü açtırdılar ki?’’ ifadesi olacak. Bu bir noktaya kadar geçerli savunma mekanizmasıdır. Öncelikle İslam Dünyası mezhepsel, itikadi, milli meselelere takılmaktan kurtulmalı ve bunu her bir birey müslüman değerlendirmelidir. İslam Dünyasında bunca kan ve göz yaşı varken minicik masum çocuklar annelerinin babalarının arkasında hıçkırıklara boğulurken bizim birbirimize takılmamız tamamen bir zulm ve kesinlikle hesabı verilmesi zor bir olgudur. Toplumda öyle görüyoruz ki milliyetçi değilim diyen milliyetçiliğinin farkında olmadığı, tarikatçı değilim diyenlerin tamamen taassup içerisinde olduğu gibi konular gözlerimizin önünden eksilmeden artmaya devam etmektedir.
Geçenlerde Malatya’da düzenlenen Mısıra Destek Mitinginde onlarca farklı STK’nın bir araya gelerek bir birlik mesajı vermesi ve bir konuşmacının ‘’Bırakalım Alevisini Sünnisini, Nurcusunu Süleymancısını, Sağcısını Solcusunu konuşmayı. Hep bir bütün olalım.’’ mesajı beni şahsen oldukça etkilemiş ve İslam dünyasında sadece din birliği üzerine dayalı bir birlikteliği mümkün kılmanın küçük bir örneğini sergilemesi bana büyük mutluluk ve haz vermişti.

Peki Bunun İçin Ne Yapılmalı?
Değerli okuyucular. Herşeyden önce dünyada 65’e yakın İslam ülkesi bulunmaktadır. Bu ülkelerin liderleri öncelikle birbirleri arasında güç mücadelesine girip bencilce politikalar uygulamamalı. Mezhepsel ve itikadi konular tamamen ilim adamlarının insiyatifine bırakılmalıdır. İslam Dünyası’nın %90’ı kadın, yaşlı, çocuk, ilim adamı, cihat etmesi gereken nüfus oranı ise %10 dur. Ancak ne var ki günümüz erkekleri erkekliklerini ailesine sert olmakla, dışarıda insanlara nefsi için güç gösterisi yapmakla ya da internet mücahitliğiyle göstermektedir. Bizler teknolojiye, okumaya, araştırmaya, dini yaşamaya vakit ayırmadığımız için bu gün İslam Dünyası bu halde. Bu şekilde devam ettiği sürece de gökten Kudret Helvasının düşmesini beklemeyi sürdüreceğiz. Diğer bir konu; İslam Dünyası tek bir lidere, tek bir lider ülkeye ihtiyacından çok daha fazlasına ihtiyaç duymaktadır. Evet Türkiye stratejik olarak ve toplumsal dinamik olarak önde gelen ülkelerden ancak Adnan Menderes’in her mahallede bir milyoner yaratma düşüncesi gibi her bir bölgede bir bölgesel İslam gücü için çalışılmalı. Bu güçler ile birlikte diğer İslam devletleri daha sonra stratejik ortaklıklarla birbirine bağlı olarak değil ‘’BAĞIMLI’’ halde davamlılıklarını sürdürmelidirler. Tarihin her devrinde bir güneş doğar birisi batar. Bu çerçeveden bakacak olursak meseleye İslam toplum ve devletlerinin dinamizminin korunması yönünde düşünce enstitülerinin kurulmasına, uluslar arası işbirliği kuruluşlarının kurulup güçlenmesine katkı sağlayarak İslam devletlerinin varlığını güçlü bir şekilde muhafaza edilmesi gerektiği taraftarıyım. Son olarak aile eğitimlerine çok ciddi önem verilmelidir. Aile bireylerden oluşmakla birlikte bireyi ve toplumu meydana getirir. Bunun için İslam Dünyasının güçlü ekonomileri İslam ülkelerinin aile eğitimi için ciddi fonlar ayırmalı ve bu fonlar ilim adamları aracılığıyla hiçbir siyasi ya da dini grubun müdehalesi olamdan ve kişisel görüşlerden uzak olarak sıkı bir denetim mekanizmasıyla toplumların tabanına yayılmalıdır. Bu görevi ise  İslam İşbirliği Teşkilatı üstlenmelidir. Ve bunlar gibi değişik yüzyıllık proje ve stratejiler ortaya atılarak geliştirilip uygulanabilmelidir.

Bizler her ne kadar bu gün bu hal içerisindeysek de bunun bir gün son bulacağı inancını içimizde taşımalı, bunun için ölümden korkmadan, maddi imkanları bir noktadan sonra düşünmeden elimizden hangi iş geliyorsa o alanda en iyisi olmaya çalışaraktan, birbirimizin haberi olmadan ama varmış gibi bir bütün şeklinde hareket ettiğimiz tarzında bir varsayım üzerinden yürümeliyiz. Onların yüzünden demeden, bu bizim hatamızdı bugün Suriye’ye, Libya’ya 60 üzerinde ülkesiyle nicelik olarak devasa bir güç olan biz İslam ülkeleri ile bu kanı durdurmalıydık, anlayışı içerisinde olunması gerektiği kanaatindeyim. Bu gün %10 ile cihat potansiyeline sahip bu grup elinden geleni ardına koymamalı ki zaten büyük ihtimal akan bunca kanın hesabından bu dilim sorumlu olacaktır. Yalnız iki kaynak (Kuran ve Sünnet), çerçevesinde strateji, teknoloji, ekonomi, toplumsal gelişmişlik.
Kimin İçin Öldüyseniz Ödülünüzü Ondan Bekleyiniz!!! (Seyyid Kutub)

1 yorum: